Share

Mehmet Beset

Mehmet Beset

DSC_0550 (Large)

MEHMET BESET ile SÖYLEŞİ

  • Bize kendinizden bahseder misiniz? (nerede doğdunuz, okuduğunuz okullar vs…)

Girit kökenli bir aileden geliyorum. 1941 İzmir, Bornova doğumluyum. O dönemde Bornova farklı kültürlenin ve dillerin oluşturduğu ahenkli bir melodi gibiydi. Bu melodi hayata bakışımı oldukça etkilemiştir.  İlköğrenimimi Kars İlkokulunda tamamladım. Bornova Ortaokulu ve daha sonra sırasıyla Atatürk Lisesi ile Karşıyaka Lisesine gittim. Orta öğretimi, İstanbul öyküsü izledi. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Mimarlık eğitimi almaya başladım. 1964 Yılında mezun oldum.

  • Mimar olmanızın mutlaka hikayesi vardır. Bize anlatır mısınız?

Bana bu yolu farkında olmadan, annem çizdi. Mükemmel resim ve heykel yapardı. II. Eliizabeth tahta geçtiğinde onun muhteşem bir büstünü yapmıştı. Yaşadığı dönemde başka şansı olmadığı için, eğitimle geliştiremediği yeteneğini benimle paylaştı.  Odaların duvarlarına birlikte karakalem desenler çizerdik. Evimiz devinim içerisinde bir galeri gibiydi. Kurşun kalemi, yazmaktan çok önce; çizmek için kullanmaya başladım. Meslek olarak mimarlığı seçmemde, çizmeyi ve yaratmayı öğrendiğim çocukluk yıllarımın; ciddi anlamda etkisi olmuştur.

  • Mimarlıkta sizi çeken ne idi?

 Başlangıçta mimarlığın beni en çok çeken tarafı eğitimin ve mesleki yaşamın çizim ağırlıklı olması idi. İlerleyen zamanda mimarlığın, bilgiyle donanmış yaratıcılık olduğunu öğrendim. Benim eğitimime ve daha sonra mesleğe başladığım dönemlerde çizim elbette çok önemliydi. Proje teslim zamanlarında çalışanlarımla birlikte günlerce evlerimize gitmeden gece gündüz çalıştığımız zamanlar çok olurdu. Bilgisayar teknolojisinin henüz mimaride kullanılmadığı dönemde çok kısa zaman aralıklarında, tamamen el emeği ile çok fazla proje hazırladık. Ancak tasarım doğru olmadığı sürece çizim istediği kadar iyi olsun, hiçbir önem taşımıyor.

1996 yılında oğlum Mimar Arda Beset’in aramıza katılması ile bilgisayar ofisimizde daha etkin kullanılmaya başladı. Ancak ben yine de tasarımın elle yapılmasından yanayım. Bana göre bilgisayar sadece çizim aşamasında kullanılmalıdır. Hazır programlar tasarımda yaratıcılığa yer bırakmıyor. Başlangıçtan itibaren bilgisayarla hazırlanan projeler; bizim her mimar için imza olarak tanımladığımız özel detayları barındırmıyor. Yani yaratıcılığın asıl kullanılması gereken kısımlarda tek tip bir üretim hakim oluyor.

Eskiden mimar, graphosunun, cetvelinin el verdiği ölçüde ve yeteneği dahilinde çizebiliyordu. Değişik formların çizimi büyük ustalık istiyordu. Şimdi tasarım ve çizim yeteneği olmayan pek çok mimar programlarla projeler hazırlıyorlar. Bu çizimler realist olmuyor. Ancak göze hitap ettiği için müşteriyi etkilemekte başarılı oluyor.

Biz proje tanıtımı için hazırlanan architectural rendering çalışmalarında dahi halen sulu boya veya yağlı boya kullanarak yapılmış el çizimlerini kullanıyoruz. Bilgisayarda çok renkli ve albenili hazırlanan rendering çalışmalarının pek çok projede projenin gerçeğinden uzak olduğunu ve bir kandırmacadan öteye gitmediğini sık sık gözlemliyoruz.

  • Büronuzu kurmaya ne zaman karar verdiniz?

Mezun olduğumda bir mimarlık bürosunda çalışmayı hiç düşünmedim. Gerekli işlemleri tamamlayıp kendi büromu açtım. Çünkü yaratıcılık özgürlüğü gerektirir. Özgürlükte pahalıdır. Yeni mezun olduğu halde büro açan her mimarın yaşadığı zorlukları bende yaşadım. Başlangıçta tek başınaydım. Daha sonra tanındıkça artan işlerim nedeniyle kadrom oluşmaya başladı ve yıllar içerisinde genişledi.

  • Mimari tarzınızdan bahseder misiniz?

YALNIZ STATİK DEĞİL STATİK MEKANİK ELEKTRİK SİSTEMLERİ… STATİK ÇÖZÜMLEMELERDE KOLONLARI İNCE YAPMAYA ÇALIŞIYORLAR ONLARI PROJENİN GEREĞİ OLARAK GÖRMÜYORLAR. HÂLBUKİ YAPIDA GÜVEN HİSSİ DAHA ÖNEMLİ. YAPIDA MİMARİ ÇÖZÜMLEMELER STATİK SİSTEME GÖRE YAPILMALI ANCAK DİĞER DİSİPLİNLERE ( ELEKTRİK VE MEKANİK) DE BAĞLI KALINARAK SONUÇLANDIRILMALIDIR. YAPININ SAĞLAM VE FONKSİYONEL OLMASI, KONFOR ŞARTLARINI SAĞLAMASI İÇİN BÜTÜN BU DİSİPLİNLERİN ÇÖZÜMLEMELERİNİ MİMAR DAHA PROJELENDİRME AŞAMASINDA DÜŞÜNMELİDİR.

Statik sisteme göre bütün fonksiyonlar tam olmalı. Hem insana emniyet verir. Görkem tasarımda olmalı. Süsleme yok.

  • Mimarideki gelişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

 ÜLKEMİZDE YAPILARIN ESTETİK KARAKTERLERİ DÜŞÜNÜLMEDEN PROJELER HAZIRLANIYOR VE BU YÜZDEN HEPSİ BİRBİRİNE BENZER OLUYOR. İLERİ TOPLUMLARDA İSE DURUM ÇOK DAHA FARKLI… KAR VE ÇIKARIN ÖN PLANA ÇIKMASI, YETERLİ GÖRGÜNÜN OLMAMASI VE EĞİTİMSİZLİK ÜLKEMİZDE PROJELERİ BU SONUCA GÖTÜRÜYOR. ANADOLUDAKİ FARKLI KÜLTÜRLER, ANADOLUDAN AYRILINCA AVRUPADAKİ YAPILARIN EMSALLERİNİ GÖRDÜĞÜMÜZ YAPILAR DA NE YAZIK Kİ ZAMANLA YOK OLDU VE HATTA ONLARI ELLERİMİZLE KAR AMACIYLA YENİ YAPILAR YAPMAK İÇİN YIKTIK. BİR DE ÜLKEMİZDE YENİ VE FARKLI OLANA KARŞI BİR DURUŞ VAR. BAŞKALARININ BU YENİLİKLERİ YAPMASI VE SONUÇLARININ GÖZLENMESİ BEKLENİYOR. EĞER BU YENİLİK BEĞENİ TOPLUYOR VE PARA GETİRİYORSA, O ZAMAN HERKES KOPYASI DENECEK BENZERLERİNİ HER YERDE YAPMAYA BAŞLIYOR. DAHASI PROJELER SERMAYE VE ÇIKAR İLİŞKİLERİ ÇERÇEVESİNDE ŞEKİLLENİYOR, PROJELERDE MİMARIN SUNDUĞU TASARIM, YENİLİK VE FARKLI ÇÖZÜMLER DEĞİL SERMAYE VE ÇIKAR ÇEVRELERİNİN İSTEKLERİ UYGULANIYOR.

Bir yoğunluk mimarisi dönemi yaşıyoruz.

  • Mesleğinize yıllarını vermiş biri olarak, mimarlığa başladığınız günden bugüne sektörde neler değişti. Mimari ne kadar ilerledi?

 Mimari bir sanat, mimar bir sanatçıdır. Ressam olabilmek için nasıl anatomiyi bilmek gerekiyorsa, mimar olabilmek için de tasarlanacak binanın anatomisini bilmek gerekir. Her sanat dalında olduğu gibi mimaride dönemsel akımlardan etkilenerek değişir. Gelişmez. Gelişen, bizim tasarladığımız yapının teknolojisidir. Yapı teknolojilerindeki ilerleme çözümlerdeki yaratıcılığın sınırlarını genişletebilir ancak. Tanrıya ulaşma çabası ve tanrının görkemine nazire olarak yükselen ortaçağ katedrallerinin yerini ilerleyen teknoloji ile gökdelenler aldı. Bizim dışımızda yaşanan bir yükseklik yarışı var. Bu yarışı mimarideki değişimden çok bir güç yarışı olarak nitelendiriyorum. Yüksekliğin de bir fiziki sınırı var. O sınıra gelindiğinde yarış da sona erecek.

Teknolojideki ilerleme, bizleri yeni çözümler üretmeye zorluyor elbette. Ama yine de önceliğimiz FONKSİYONA UYGUN form ve ergonomi.

  • Mimarlığa ilk başladığınızda ki hedeflerinizi gerçekleştirdiniz mi?

 Ben sürekli kendisi ile yarışan biriyim. Mesleki gelişim; her yeni projede, tasarımcının kendisini aşma çabasıyla geliyor. Zaman ve mekan sınırı tanımadığım için; hiçbir projemi, aynı tarzı revize ederek ikinci defa kullanmam. Sonlanan tasarımın ardından yeni bir ilk hedef başlar. Tasarım benim için Niche’nin yeniden dönüşüm teorisi gibidir. Her seferinde ilk projemde yaşadığım heyecanı ve tasarım öncesi fırtınayı yaşarım. Çünkü tüm tasarımlarım için aynı sıfır noktasından başlarım. Elbette zaman içerisinde yoğunlaşan bilgi birikimi gitgide işi kolaylaştırıyor. Ancak bu kolaylık, sadece bina fonksiyonlarında doğru çözümler olacağına dair özgüvenle sınırlı kalıyor

  • Peki, kendi mimari çizginizdeki gelişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

 İlk dönem projelerimde o yıllarda etkili olan enternasyonal stilin izleri, saf geometrik formlar, temel / GEREKEN kitle parçalanmaları ve rasyonel bir çizgi hakim oldu.

Araştırma mesleki yaklaşımımın en önemli parçalarından biri oldu daima. Bu gün çok farklı fonksiyonlarda yapıları tasarlayabilmemin altında araştırma yatar. Öğrenciliğimden bu yana yılın belli bir süresini bu nedenle yaptığım seyahatlere ayırdım. Yurt içinde yurt dışında

  • Sizin yazarlık, ressamlık gibi sanatsal alanlara ilginizin boyutu nedir?

 Plastik sanatlar ve müzik hayatımın bir parçası oldu daima. Daha öncede dediğim gibi ben çocukluğumda oyuncakla oynamadım. Bu günün koşullarını kullanma şansına sahip olabilseydi, çok ünlü bir ressam ve heykeltıraş olabilecek yeteneğe sahip olan annemle resim yaparak yaşadım çocukluğumu. Annem için sanat, yaşamın nefes alabilmek kadar önemli bir gereğiydi. O nedenle evimizin pencerelerinden sürekli müzik taşardı. Bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak, keman eğitimi almaya başladım. Ancak parmak yapım virtüöz olmamı engelledi. En iyilerinden biri olamayacaksam, meslek olarak keman virtüözü olmaya çalışmanın bir anlamı da olmayacaktı. Bu nedenle keman benim için bir hobi olarak kaldı. Ancak yurt dışına çıktığımda mutlaka konserlere ve operaya giderim.

Schopenhauer “bütün sanatlarda müzik haline gelme isteği olduğunu” söyler. Burada müziğin soyut özelliklerini tanımlamaktadır. Sadece müzikte araya başka amaçlarla kullanılan bir ifade vasıtası girmeden; sanatçı dinleyiciye doğrudan doğruya hitap edebilir. Besteci, kendi yaratısı üzerinden beğenilerek dinlenmekten başka bir amaç taşımadan eserini yaratır.

Bu gerçeklik benim mimariye yaklaşımımı oldukça etkilemiştir. Tasarımlarımda görkem, tasarımın çözümlerindedir. Her türlü çözüm ( ki buna klima kanalları da dahildir )     mimariye güzellik katan asıl öğelerdir.

Plastik sanatlara gelecek olursak; çizgi tutkumu mimarlığa yöneltince, resim ile birebir ilişkimde sona erdi. Şimdi resimle ilişkim sergilerle ve müzelerle sınırlı. Dünyadaki HEMEN HEMEN bütün önemli müzeleri dolaştım. Bazılarına defalarca gittim. Sadece bir resmin veya bir heykelin karşısında, saatlerimi geçirdiğim zamanlar oldu.

  •  Proje safhasında ve şu anda devam etmekte olan çalışmalarınız nelerdir?

 Büro olarak yurt dışında bazı çalışmalarımız var. Ancak bunlar benim için önem taşımıyor. Bir tasarım kağıda döküldüğü andan itibaren ilgimi kaybediyor. Uygulama aşamasında ben, önemli bir problem olmadıkça yer almıyorum.